Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Miras: Çaycuma Su Değirmenleri
“Bir toplumun medeniyet seviyesi, geçmişine sahip çıkma hassasiyetiyle ölçülür.”
Zonguldak’ın bereketli topraklarında, Filyos Çayı’nın kollarına serpiştirilmiş, zamanın sesini taşıyan taş-ahşap karışımı yapılar… Çaycuma’nın köylerinde hala dönen birkaç su değirmeni, hem Anadolu’nun geleneksel üretim kültürünün sembolü hem de kaybolmaya yüz tutmuş bir mirasın sessiz bekçileri. Yüzyıllardır buğdayı una dönüştüren bu değirmenler, sadece ekmeğin değil, bir toplumsal hafızanın da yoğrulduğu mekanlar olarak varlıklarını sürdürüyor.
Tarihi ve Kültürel Değer
Çaycuma’daki su değirmenleri, Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze ulaşan, el işçiliğiyle inşa edilmiş, taş tabanlı ve ahşap gövdeli yapılardır. Bölge halkının temel gıda ihtiyacını karşılayan bu yapılar, aynı zamanda dayanışmanın, üretimin ve imecenin mekanları olmuştur. Değirmene getirilen buğday, köydeki düğünlerin, mevlitlerin, kış hazırlıklarının da habercisidir. Bu yönüyle değirmenler, sadece bir üretim aygıtı değil, kırsal hayatın sosyal merkezleri olarak da işlev görmüştür.
Ekolojik ve Sürdürülebilir Üretim Modeli
Su değirmenleri, doğayla çatışmayan bir teknolojiyle çalışır: suyun gücünü mekanik enerjiye dönüştüren bir sistem… Ne elektrik, ne fosil yakıt, ne de karbon salımı. Bugünün sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle birebir örtüşen bu yapılar, doğaya saygılı üretimin somut örnekleridir. Modern dünyada un üretimi fabrikalarda devasa makinelerle yapılırken, su değirmenleri bize şunu hatırlatır: Az da olsa, temiz, doğal, adil üretim mümkündür.
Turizm Potansiyeli
Her biri kendi hikâyesini anlatan bu değirmenler, kültürel miras turizmi açısından ciddi bir potansiyel taşımaktadır. Avrupa’nın birçok ülkesinde restore edilen değirmenler, bugün turistik rota haline getirilmiş, müze, restoran veya eğitim alanı olarak halkın hizmetine sunulmuştur. Çaycuma’da da bu potansiyelin harekete geçirilmesi mümkündür. Özellikle su yolları, doğal güzellikler ve köy yaşamıyla bütünleşik bir “değirmen rotası”, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekebilecek niteliktedir.
Tehlike Altında Bir Miras
Ne yazık ki Çaycuma’daki su değirmenleri, tahrip, ilgisizlik ve ekonomik baskılar nedeniyle hızla yok oluyor. Bazıları yıkılmış, bazıları kaderine terk edilmiş durumda. Oysa bu yapılar, yalnızca bir köyün değil, bir toplumun geçmişine, üretim ahlakına ve doğayla kurduğu uyuma tanıklık etmektedir. Her bir değirmenin yok olması, sadece bir yapının değil, bir belleğin de silinmesi demektir.
Koruma ve Yaşatma Çağrısı
Bu noktada hem yerel yönetimlere, hem kültür varlıklarını korumakla yükümlü kamu kurumlarına hem de sivil toplum örgütlerine düşen büyük bir sorumluluk var. Atıl durumda olan değirmenler tespit edilmeli, koruma altına alınmalı, restore edilmeli ve eğitim-turizm amaçlı olarak işlevsel hale getirilmelidir. Aynı şekilde, bu değirmenlerde geleneksel yöntemlerle üretim yapan birkaç ustaya da destek olunmalı, bilgi ve deneyimleri kayıt altına alınmalıdır.
Somut Öneriler
- Köy köy envanter çalışması yapılarak ayakta kalan su değirmenleri tespit edilmeli.
- En az üç su değirmeni örnek yapı olarak restore edilip, aktif hale getirilmeli.
- Bir “Değirmenler ve Su Kültürü Festivali” organize edilerek, kamuoyu farkındalığı artırılmalı.
- Kültür ve Turizm Bakanlığı, Zonguldak Valiliği ve Çaycuma Belediyesi iş birliğiyle değirmenlerin tanıtımı yapılmalı.
Suya Kulak Verin
Bugün hâlâ dönen birkaç değirmenin sesi, geçmişin suyla yoğrulmuş emeğini fısıldıyor. Bu ses, sadece taşlara çarpan suyun değil; toprağı, emeği ve geleneği unutmamak gerektiğini hatırlatan bir vicdan çağrısıdır. Eğer bu mirasa sahip çıkılmazsa, birkaç yıl içinde yalnızca anılarda ve eski fotoğraflarda kalacak bir değirmenden söz edeceğiz. Oysa hâlâ geç değil…